GİRİŞ
Öjenik fikri, insanların genetik özelliklerini kontrol altına alma ve istenen özellikleri teşvik etme amacını taşıyan bir kavramdır. Bu kavram, tarih boyunca farklı şekillerde uygulanmış ve tartışılmıştır. Öjenik düşüncenin merkezinde, insan ırkının “iyileştirilmesi” veya “mükemmelleştirilmesi” fikri yatmaktadır. Ancak öjeniğin geçmişi, tartışmaları ve uygulamaları oldukça karmaşık ve bazen tartışmalıdır. Bu yazıda, öjenik fikrinin kökenlerini, tarihini, önde gelen savunucularını, kontroverisini ve sonuçlarını inceleyerek, bu önemli konuyu derinlemesine ele alacağım ve sonunda kendi fikirlerimi bir filtreden geçirmeden, yerileceğimi de hesaba katarak yazacağım.
GENETİK
Genetik bilimi, biyolojik organizmaların kalıtımını ve genetik materyalin nasıl çalıştığını anlamaya yönelik bir bilim dalıdır. Genetikle ilgili temel kavramlar ve teoriler, yıllar içinde pek çok bilim insanı tarafından geliştirilmiş ve evrilen bir alandır.
- Gregor Mendel, 1860’ların ortalarında bezelye bitkileri üzerinde yaptığı deneylerle kalıtımın temel yasalarını keşfetti.
- 1880’lerden itibaren bilim insanları, hücre çekirdeklerindeki kromozomları tanımlayarak kalıtımın mekanizmasını anlamaya başladılar.
- 1953’te James Watson ve Francis Crick, DNA’nın çift sarmal yapısını çözdüler, genetik biliminin moleküler temelini oluşturdu.
- 1970’lerden itibaren genetik mühendislik, DNA’nın değiştirilmesini mümkün kıldı ve biyoteknoloji alanında büyük ilerlemelere yol açtı.
- 2003’te insan genomunun tam dizilimi belirlendi, kişiselleştirilmiş tıp ve genetik tedavilerin kapısını açtı.
- Genetik bilimi, kalıtsal hastalıkların tedavisi, gen terapileri ve biyotıp alanlarında sürekli gelişmektedir.
GENETİK ÖNCESİ (19. YY)
- Önceki dönemlerde, canlıların kalıtımı ve özelliklerin nasıl aktarıldığı hakkında bilimsel bir anlayış eksikti. Çoğu insan, kalıtımın nasıl işlediğini ve neden bazı özelliklerin ailelerde tekrarlandığını tam olarak anlamamıştı.
- Bu dönemde, kalıtımın temelini oluşturan Gregor Mendel’in çalışmaları (Mendel’in Kalıtım Kuralları) henüz keşfedilmemişti. Bu nedenle kalıtımın bilimsel açıklamaları ve temelleri bulanık ve eksikti.
- Genetik kavramı henüz kullanılmıyor ve modern genetik biliminin temelleri atılmamıştı.
GENETİK SONRASI
- 20. yüzyılın başlarında, Gregor Mendel‘in çalışmaları yeniden keşfedildi ve Mendel’in Kalıtım Kuralları, kalıtımın temel yasalarını açıkladı. Bu, genetik biliminin temellerinin atılmasına yol açtı.
- DNA’nın yapısının ve işleyişinin anlaşılması, James Watson ve Francis Crick tarafından 1953’te çift sarmal modelin keşfiyle mümkün oldu. Bu keşif, genetik biliminin bir dönüm noktasıydı ve DNA’nın genetik bilgiyi taşıdığı ve aktardığı temel mekanizmayı açıkladı.
- Genetik bilimi, genlerin yapıları ve işlevleri, kalıtımın moleküler temelleri, genetik hastalıkların nedenleri ve genetik mühendislik gibi birçok alanda büyük ilerlemeler kaydetti.
- İnsan genomunun haritalanması ve dizilenmesi gibi büyük projeler, genetik biliminin insan sağlığı ve tıp alanındaki önemini vurguladı.
- Genetik mühendislik, biyoteknoloji ve kişisel genomik hizmetler gibi yeni alanlar, genetik biliminin günlük yaşamımıza etkilerini artırdı.
GENETİK MÜKEMMELLİK
Genetik mükemmellik terimi, genetik açıdan istenilen veya arzu edilen özelliklere sahip bireyleri tanımlamak için kullanılır. Bu terim, farklı bağlamlarda farklı anlamlar taşıyabilir, ancak genellikle şunları ifade eder:
Genetik Mükemmellik, bir bireyin genetik olarak taşıdığı özelliklerin, belirli bir toplumun veya bir bireyin amacına uygun olarak değerlendirildiği bir kavramdır. Bu özellikler, fiziksel, zihinsel, veya duygusal olarak çeşitlilik gösterebilir ve toplumun veya bireyin belirli bir amacına hizmet etmesi açısından “mükemmel” olarak kabul edilirler.
Örneğin, bir sporcu için genetik mükemmellik, yüksek dayanıklılık, hız veya kas kütlesi gibi fiziksel özellikleri içerebilirken, bir akademisyen için zeka, öğrenme yeteneği ve problem çözme yeteneği gibi zihinsel özellikleri içerebilir. Ancak bu terim, etik ve toplumsal bakış açılarına göre farklı yorumlanabilir ve bazen tartışmalı olabilir.
Önemli olan, genetik mükemmellik kavramının, tıp, spor, bilim ve diğer alanlarda bireylerin veya toplumların belirli hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olacak genetik özellikleri tanımlama ve anlama amacı taşıdığıdır. Bu nedenle, bu terimin kullanımı her zaman dikkatli bir şekilde ele alınmalı ve toplumsal normlara, etik kurallara ve insan haklarına saygı göstermelidir.
YORUMUM;
Genetik açıdan mükemmelliğin elde edilmesi, karmaşık bir süreçtir ve bir dizi önemli zorluk içermektedir. Yapay seçilimle insanları mükemmel hale getirme düşüncesi çekici görünebilir, ancak genetik dünyada meydana gelebilecek doğal süreçler ve beklenmeyen faktörler, bu hedefe ulaşmayı oldukça zorlaştırır. Örneğin, genetik mutasyonlar ve çekinik hastalıkların tekrarlanma olasılığı, genetik mükemmelliğin ulaşılamaz hale gelmesine neden olabilir.
Ayrıca, genetik mükemmelliğin tanımı önemlidir. Eğer amacımız insan türünü hastalıklardan arındırmaksa, bu çaba sadece insanları değil, aynı zamanda virüsler, bakteriler ve mantarlar gibi mikroorganizmaları da etkileyebilir. Evrim sürekli olarak işler, bu nedenle insanlar için geçerli olan evrimsel baskılar, diğer organizmalar için de geçerli olacaktır. Bu, insan türünü düşündüğümüz gibi mükemmel hale getirme çabalarının beklenmedik sonuçlara yol açabileceği anlamına gelir.
Ayrıca, genetik mükemmelliği hedeflerken dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktör, genetik çeşitliliğin korunmasıdır. Aynı genetik havuz içinde çiftleşmelerin artması, nadir genetik hastalıkların sıklığını artırabilir ve bu da popülasyon sağlığı açısından risk teşkil edebilir. Bu nedenle, genetik mükemmelliği ele alırken, genetik çeşitliliği dikkate almak ve gelecekteki sonuçları ciddi bir şekilde değerlendirmek önemlidir.
Sonuç olarak, genetik mükemmellik kavramı, karmaşık ve çok yönlü bir tartışma konusudur. Bilimsel ve etik açıdan bu konuyu derinlemesine ele almak, potansiyel sonuçları ve etkileri düşünmek önemlidir.
ÖJENİK
Öjenik, insanların genetik mükemmelliğini artırmak amacıyla kalıtımı kontrol etmeyi veya yönlendirmeyi hedefleyen bir kavramdır. Bu terim, Yunanca kökenli “eu” (iyi) ve “genēs” (soy, soydan gelen) kelimelerinin birleşiminden gelir ve “iyi soy” veya “iyi nesil” anlamına gelir. Öjenik, bireylerin veya popülasyonların genetik özelliklerini seçme, koruma veya iyileştirme amacı taşır.

Öjenik Tarihi:
Öjenik fikirleri, tarihsel olarak farklı kültürlerde ve dönemlerde ortaya çıkmıştır, ancak modern öjeniğin temelleri 19. yüzyılın sonlarına ve 20. yüzyılın başlarına dayanır. İşte öjenik tarihine dair önemli dönemler ve gelişmeler:
İlk Öjenik Fikirler (19. Yüzyıl): Öjenik düşünceler ilk kez Francis Galton tarafından geliştirildi. Galton, ailelerin ve toplumun daha zeki ve sağlıklı bireyler üretmek için kalıtımı nasıl kontrol edebileceğini araştırdı. Bu, eugenic (öjenik) teriminin kökenidir.
Zwangssterilisation (Zorunlu Sterilizasyon) Yasaları (20. Yüzyılın Başları): Öjenik fikirler, bazı ülkelerde zorunlu sterilizasyon yasalarının çıkmasına yol açtı. Bu yasalar, zihinsel engelliler, suçlu veya “sosyal olarak istenmeyen” bireylerin üreme yeteneklerini kısıtlamayı amaçladı.
Nazi Almanyası ve Irkçı Öjenik (1930’lar – 1940’lar): Nazi rejimi, öjenik fikirleri aşırı bir şekilde uyguladı ve milyonlarca insanın zorla sterilize edilmesi, öldürülmesi veya zorla çocuk sahibi olmasının önlenmesi gibi insanlık dışı uygulamalar gerçekleştirdi.
Uluslararası Cinsiyet ve Irkı Kontrol Eden Konferanslar (1927 – 1939): Bu konferanslar, öjeniği uluslararası bir platformda tartışmaya açtı ve birçok ülkenin öjenik yasaları geliştirmesine yol açtı.
Öjenik Hareketin Gerilemesi (1940’lar ve Sonrası): Nazi Almanyası’nın dehşet verici uygulamalarının ardından, öjenik fikirler genel olarak dünya çapında reddedilmeye başladı ve öjenik hareket büyük ölçüde geriledi.
FRANCIS GALTON (1822-1911) KİMDİR?
İngiliz bilim insanı, istatistikçi ve polimatik bir dâhi olarak tanınır. Özellikle istatistik, antropoloji ve genetik alanlarındaki çalışmalarıyla bilinir. Galton ayrıca Charles Darwin’in üvey kuzenidir. İşte Francis Galton hakkında kısa bilgiler:
İstatistik: Francis Galton, istatistik biliminin gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur. Normal dağılımın istatistiksel analizini yaparak, istatistiksel olasılık teorisinin temellerine katkıda bulunmuştur.
Antropoloji: Galton, antropoloji alanında çalışarak insanların fiziksel ve zihinsel özelliklerini incelemiştir. İnsanların kalıtımsal özelliklerini ve soy ağaçlarını inceleyerek genetik biliminin öncülerinden biri olmuştur.
Öjenik: Galton, “öjenik” terimini ilk kez kullanarak insanların kalıtımsal özelliklerini iyileştirmeyi amaçlayan bir bilim dalı olarak öjeniği tanımlamıştır. Ancak öjenik düşünceleri, tarihsel olarak ırkçı ve ayrımcı uygulamalara yol açmıştır.
Parmak İzi İncelemeleri: Galton, parmak izlerinin her bireyde benzersiz olduğunu ve kimlik tespitinde kullanılabileceğini keşfetmiştir. Bu konudaki çalışmaları, suçluların tanınmasında ve kimlik doğrulamada büyük öneme sahiptir.
Darwin ile İşbirliği: Charles Darwin’in kuzeni olan Galton, evrim teorisine olan ilgisiyle dikkat çeker. Darwin’in evrimsel düşüncelerini desteklemiş ve evrimsel biyoloji alanında çalışmıştır.
Francis Galton, bilimsel çalışmalarıyla birçok alanda iz bırakmış, ancak öjenik düşüncelerinin kullanılmasının insan haklarına zarar verdiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle öjenik düşünceler, tarihsel olarak tartışmalı bir konu olarak kalırken, Galton’un istatistik ve genetik alanlarındaki katkıları bilim dünyasında hala takdirle anılmaktadır.

Galton’ın Kitabı; Kalıtsal Deha (Heriditary Genius)
Francis Galton’ın “Kalıtsal Deha” (İngilizce: “Hereditary Genius”) adlı kitabı, 1869 yılında yayımlanan ve kalıtımın insan zekası ve yetenekleri üzerindeki etkilerini inceleyen önemli bir eserdir. Bu kitap, Galton’ın öjenik düşüncelerinin temelini oluşturan ve insanların genetik mirasıyla ilgili ilk sistemli çalışmalardan biri olarak kabul edilir.
Kitap, Galton’ın zeka, yaratıcılık, liderlik ve diğer üstün yeteneklerin aileler içinde nasıl aktarıldığını ve kalıtımsal olarak geçtiğini öne sürdüğü birçok örnek içerir. Galton, öjenik terimini bu kitapta ilk kez kullanarak, insanların kalıtımsal özelliklerini iyileştirmeyi amaçlayan bir bilim dalı olarak öjeniği tanımlamıştır.
“Kalıtsal Deha,” ayrıca bilimsel bir yaklaşım ve istatistiksel yöntemler kullanarak, tarih boyunca önemli figürlerin soy ağaçları üzerinde analizler yapar. Bu analizlerle Galton, üstün yeteneklere sahip bireylerin ebeveynlerinden gelen genetik mirası göstermeye çalışır.
Kitap, o dönemde büyük ilgi gördü ve Galton’ın öjenik fikirlerinin yayılmasına katkıda bulundu. Ancak aynı zamanda, kitap öjeniğin bilimsel olmayan ve toplumsal olarak tehlikeli yönlerini de içeriyordu. Galton’ın çalışmaları, ırkçılığı ve insanların üstünlüğünü iddia eden görüşleri destekleyen bazı kişiler tarafından yanlış yorumlandı ve kötüye kullanıldı.
Galton’ın Biyometrik Aletleri
Francis Galton, biyometrik aletler ve istatistiksel yöntemlerin geliştirilmesine katkıda bulunan İngiliz bir bilim insanı ve istatistikçiydi. Biyometrik aletler, insanların fiziksel özelliklerini ölçmek ve istatistiksel analizler için veri toplamak amacıyla kullanılan araçlar ve tekniklerdir. Galton, biyometrik aletlerin geliştirilmesine öncülük etti ve bazı örnekler şunlardır:
Antropometre (Anthropometric Kit): Galton tarafından geliştirilen ve 1882’de yayımlanan bu kit, insanların fiziksel özelliklerini ölçmek için kullanılan bir setti. Antropometre, boy, ağırlık, baş çevresi, el ve ayak ölçüleri gibi bir dizi vücut ölçümünü içeriyordu. Bu ölçümler, bireylerin fiziksel özelliklerini nesnel bir şekilde kaydetmek ve karşılaştırmak amacıyla kullanılıyordu.
İstatistiksel Teknikler: Galton, istatistiksel yöntemlerin gelişimine de katkıda bulundu. Regresyon analizi ve korelasyon gibi istatistiksel teknikleri tanıttı ve popülasyonlar arasındaki ilişkileri incelemek için bu yöntemleri kullanmıştır.
Parmak İzi Sınıflandırma Sistemi: Galton, parmak izlerini sınıflandırmak için bir sistem geliştirdi. Bu sistem, parmak izlerini tanımlamak ve sınıflandırmak amacıyla kullanılıyordu ve suç yerlerinde delil olarak kullanıldı.
İngilizci Mekanik Hesap Makinesi: Galton, istatistiksel hesaplamaları kolaylaştırmak için bir mekanik hesap makinesi geliştirmeye çalıştı, ancak bu makine tamamlanmadan önce öldü.
Francis Galton’ın biyometrik aletler ve istatistiksel yöntemlerin geliştirilmesine yaptığı katkılar, istatistik biliminin ve bilimsel veri analizinin temellerini atmıştır. Bu araçlar, bilimsel araştırmalarda veri toplama ve analiz süreçlerini daha doğru ve objektif hale getirmiş ve bilimsel araştırmaların ilerlemesine büyük katkı sağlamıştır.
Galton’ın “Türlerin Kökeni” Hakkında Yazdığı Mektup
Francis Galton, Charles Darwin’in “Türlerin Kökeni” kitabını okuduktan sonra ona yazdığı bir mektupta övgü dolu sözlerle kitabı değerlendirmiştir. Galton, Darwin’e kitabın bilimsel önemini ve etkileyiciliğini vurgulamıştır.
Galton, mektubunda Darwin’in “Türlerin Kökeni” kitabını “en mükemmel bir eser” olarak nitelendirmiş ve onun evrimsel düşüncelerinin bilimsel dünyadaki etkisini övmüştür. Ayrıca, Darwin’in bu çalışması sayesinde doğada gözlemlenen karmaşıklıkların, doğal seleksiyon yoluyla nasıl açıklanabileceği konusunda aydınlatıcı bir rehber sunduğunu ifade etmiştir.
Galton, Darwin’in kitabını okuduktan sonra bilim dünyasında büyük bir çığır açtığını ve bu çalışmanın gelecekteki biyolojik araştırmalara yön vereceğini öngörmüştür. Onun bu mektubu, Darwin için büyük bir teşvik ve takdir kaynağı olmuş ve Darwin’in evrimsel teorilerinin kabul edilmesine katkıda bulunmuştur.
Bu mektup, Darwin’in bilimsel çevresindeki etkisini ve teorilerinin yayılmasını gösteren önemli bir tarihsel belge olarak kabul edilir.
Darwin’in Evrim Teorisi, Galton’ın Öjenik Fikirlerini Nasıl Etkiledi?
Francis Galton, öjenik fikirlerini geliştirirken büyük ölçüde Charles Darwin’in evrimsel teorilerinden etkilenmiştir. Galton’ın öjenik fikirlerine Darwin’in etkisini şöyle sıralayabiliriz:
Darwin’in Evrimsel Teorileri: Charles Darwin, “Türlerin Kökeni” (The Origin of Species) adlı ünlü eserinde, türlerin evrildiğini ve doğal seçilimin yaşamın çeşitliliğini şekillendiren temel bir mekanizma olduğunu öne sürdü. Darwin’e göre, çevresel koşullar altında en iyi uyum sağlayan bireyler daha fazla üreme başarısı elde ederler ve bu nedenle daha fazla kalıtımsal özelliklerini sonraki nesillere aktarırlar.
Kalıtım ve Varyasyonun Önemi: Darwin’in teorileri, kalıtımın ve varyasyonun, bir türün evriminde kritik bir rol oynadığını vurguladı. Varyasyon, doğal seçilimin bir sonucu olarak ortaya çıkar ve türün adaptasyonunu ve uzun vadeli değişimini yönlendirir.
Galton’ın İnsanları Değerlendirmesi: Francis Galton, Darwin’in bu temel fikirlerini insanların fiziksel ve zihinsel özelliklerini değerlendirmek için uyguladı. Galton, insanların kalıtımsal özelliklerini ölçmeye ve sınıflandırmaya çalıştı. Bu, insanların genetik mirası ve üreme yetenekleri arasındaki ilişkiyi anlama amacını taşıdı.
Üstün İnsanların Seçimi: Galton, doğal seçilim gibi, insan toplumunda da bireylerin üstün kalıtımsal özelliklere sahip olmasını teşvik etmenin önemli olduğunu düşünüyordu. Ona göre, üstün özelliklere sahip olanlar, gelecek nesillere daha fazla kalıtımsal avantajlar bırakmalıydı.
Eugenics (Öjenik) Teriminin Ortaya Çıkışı: Galton, bu fikirleri ve uygulamaları için “eugenics” terimini kullanmış ve bunu “iyi doğanların bilimi” olarak tanımlamıştır. Bu terim, sonradan “iyi kalıtımsal özelliklere sahip olanların üremesini teşvik etmeyi amaçlayan bir bilim” olarak anlam kazandı.
Galton’ın Öjenik Fikrinin Etkileri
Francis Galton’ın öjenik fikirleri, 19. ve 20. yüzyılın başlarında politika ve toplum üzerinde önemli etkiler yarattı. Özellikle Batı ülkelerinde, öjenik düşünceler politikaların ve toplumsal görüşlerin şekillenmesinde belirleyici oldu. Bunlardan bazıları:
Zorunlu Sterilizasyon Yasaları: Galton’un öjenik fikirleri, bazı ülkelerde zorunlu sterilizasyon yasalarının çıkmasına yol açtı. Bu yasalar, zihinsel engelli, suçlu veya “sosyal olarak istenmeyen” bireylerin üreme yeteneklerini kısıtlamayı amaçladı. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İsveç ve diğer ülkelerde bu tür yasalar kabul edildi ve uygulandı.
Göçmen Politikaları: Öjenik fikirler, bazı ülkelerin göçmen politikalarını etkiledi. Özellikle ABD’de, bazı göçmen gruplarına öjenik gerekçelerle sınırlamalar getirildi ve göçmenlerin soy ağaçları incelendi.
Nazi Almanyası ve Irkçı Öjenik: Nazi Almanyası, öjenik fikirleri en aşırı ve dehşet verici şekilde uygulayan rejimlerden biriydi. Nazi Almanyası, “ırkın saf tutması” amacıyla ırk temelindeki öjenik uygulamaları sıkı bir şekilde uyguladı. Bu, Holokost gibi dehşet verici insan hakları ihlallerine yol açtı.
Kısırlaştırma Programları: Bazı ülkelerde, öjenik fikirler doğrultusunda kısırlaştırma programları uygulandı. Bu programlar, bireylerin istenmeyen genetik özelliklerini gelecek nesillere aktarmamak amacıyla kısırlaştırılmasını içeriyordu.
Toplumsal Algı ve Stereotipler: Öjenik fikirler, toplumsal algıyı etkiledi ve bazı insan gruplarına karşı önyargıları güçlendirdi. Özellikle ırkçı ve ayrımcı görüşlerin beslendiği dönemlerde, bu tür düşünceler toplumsal bölünmeye yol açtı.
Ancak önemli bir not olarak, öjenik fikirlerin insan haklarına ve etik değerlere aykırı olduğu sonradan netleşti. Nazi Almanyası’nın dehşet verici uygulamalarının ardından, öjenik fikirlerin bilimsel ve etik olarak kabul edilemez olduğu geniş bir şekilde kabul edildi. Bu nedenle, öjenik düşünceler ve politikalar, tarihsel olarak tartışmalı ve eleştirilen bir konu olarak kaldı ve günümüzde büyük ölçüde reddedilir.
Öjeniğin Kontroversi (İhtilafı)
Öjenik kontroversi, öjenik fikirlerin uygulanması ve etik değerlerle çatışması nedeniyle ortaya çıkmış bir tartışma ve eleştiri konusudur. İşte öjeniğin kontroversisini anlatan bazı anahtar noktalar:
İnsan Hakları İhlali: Öjenik uygulamalar, bireylerin üreme özgürlüklerini sınırlayarak veya zorla sterilizasyon gibi müdahalelerle insan haklarını ihlal edebilir. Zorunlu sterilizasyon yasaları ve ırksal temizlik politikaları gibi uygulamalar, bireylerin kişisel özgürlüklerine zarar vermiştir.
Rasizm ve Irkçılık: Öjeniğin tarihsel olarak bazı dönemlerde ırk temelinde uygulanması, ciddi ırkçılık ve ayrımcılık sorunlarına yol açmıştır. Özellikle Nazi Almanyası’nda ırkçı öjenik uygulamalar, Holokost gibi dehşet verici insan hakları ihlallerine yol açmıştır.
Seçim ve Zorunluluk: Öjenik, bazen bireylerin kendi ailelerini planlama özgürlüğü ile çatışabilir. Zorla sterilizasyon veya üreme hakkının sınırlanması gibi uygulamalar, bireylerin kişisel seçimlerini kısıtlayabilir.
Genetik Çeşitlilik ve Riskler: Genetik çeşitliliği sınırlayarak popülasyonun homojenleşmesine yol açabilir. Bu, türün daha savunmasız hale gelmesine ve doğal felaketler veya hastalıklara karşı daha az dayanıklı olmasına neden olabilir.
Bilimsel Geçerlilik: Öjenik uygulamaların bilimsel temelleri sık sık sorgulanmıştır. Genetik bilim ve genetik mükemmeliği belirlemenin karmaşıklığı nedeniyle, öjenik uygulamaların etkili ve güvenilir olup olmadığı konusunda şüpheler vardır.
Eğitsel ve Sosyal Eşitsizlikler: Öjenik uygulamalar, genellikle eğitim, ekonomik durum ve toplumsal statü gibi faktörlere dayalı olarak bireyleri değerlendirebilir. Bu, sosyal eşitsizlikleri artırabilir ve ayrımcılığa yol açabilir.
Öjenik Fikrini Benimseyen Bazı Kişiler
Öjenik fikrinin savunucuları tarihsel olarak çeşitli bilim insanları, yazarlar, politikacılar ve aktivistler arasından gelmiştir. Bu kişiler, öjenik fikirleri desteklemiş ve yaygınlaştırmışlardır. Öjenik fikrinin tarihinde önemli olan bazı savunucular:
Francis Galton: Öjeniğin öncülerinden biri olan İngiliz bilim insanı Francis Galton, kalıtımsal özelliklerin insanlar arasındaki farklılıkları belirlediğine inanıyordu. Galton, “üstün” özelliklere sahip bireylerin üremesini teşvik etmeyi savundu.
Charles Davenport: Amerikalı bilim insanı Charles Davenport, Amerikan Öjenik Derneği’nin (AES) kurucusu ve önde gelen bir öjenikçiydi. Davenport, “genetik olarak istenmeyen” özelliklere sahip bireylerin üreme yeteneklerini kısıtlamayı savundu.
Harry Laughlin: Amerikalı biyolog ve istatistikçi Harry Laughlin, ABD’de zorla sterilizasyon yasalarının savunucusu oldu ve bu yasaların hazırlanmasına katkı sağladı.
Madison Grant: Amerikalı yazar ve ırkçı düşüncelerin savunucusu olan Madison Grant, “Etnik Alman Amerika” (The Passing of the Great Race) adlı kitabında ırklar arasındaki üstünlüğü savundu.
Marie Stopes: İngiliz bilim insanı ve kadın sağlığı aktivisti Marie Stopes, aile planlaması ve doğum kontrolünün öjenik amaçlarını destekledi. Stopes, “Radyant Anne” (Radiant Motherhood) adlı kitabında öjenik fikirlerini savundu.
Margaret Sanger: Amerikalı kadın sağlığı aktivisti Margaret Sanger, doğum kontrolünün yaygınlaştırılmasını ve aile planlamasını destekledi. Ancak Sanger’ın öjenik fikirleri, bazı insanların üremesini kısıtlamayı savunduğu için eleştirilere maruz kaldı.
Adolf Hitler: Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler, öjenik fikirleri en aşırı ve dehşet verici şekilde uygulayan liderlerden biriydi. Hitler, ırk temizliği ve Holokost’u gerçekleştirerek büyük bir insanlık suçu işledi.
Bunlara ek olarak Theodore Roosevelt, George Bernard Shaw, Thomas Malthus da örnek olarak verilebilir.
Amerika’da belli başlı öjenik faaliyetler;
Amerika Birleşik Devletleri’nde 20. yüzyılın başlarından itibaren öjenik fikirlerin etkisi altında bir dizi öjenik uygulama gerçekleşti. Bu uygulamalar, genellikle insanların kalıtımsal özelliklerini kontrol altına alma veya “istenen” özelliklere sahip nesillerin yetiştirilmesini teşvik etme amacı taşıyordu. İşte Amerika’da gerçekleşen öjenik uygulamalar hakkında bazı bilgiler:
Zorla Sterilizasyon: Birçok Amerikan eyaleti, öjenik fikirleri destekleyerek zorla sterilizasyon yasaları çıkardı. Bu yasalar, akıl hastaları, suçlu kişiler, zihinsel engelliler, alkol ve uyuşturucu bağımlıları gibi “genetik olarak istenmeyen” bireylerin üreme yeteneklerini kısıtlamayı amaçladı. Bu uygulamaların en kapsamlısı Virginia’da gerçekleşti ve binlerce kişi zorla sterilize edildi.
Amerikan Eugenics Society (AES): 1920’lerde kurulan Amerikan Öjenik Derneği, öjenik fikirleri yaymayı ve desteklemeyi amaçladı. Bu dernek, öjenik bilimi ve politikalarını teşvik ederek çeşitli projeler ve eğitim programları yürüttü.
Ayrımcı İlgiler: Amerika’da öjenik fikirler, ırkçı ve ayrımcı gündemlerle de ilişkilendirildi. Öjenik argümanlar, bazı ırkların üstün olduğunu ve diğerlerinin ise “genetik olarak istenmeyen” olduğunu savunan ırkçı gruplar tarafından kötüye kullanıldı.
Zorla Kısırlaştırmalar ve Irk Temizliği: Bazı Amerikan eyaletleri ve bölgeler, öjenik fikirleri temel alarak “ırk temizliği” politikaları izledi. Özellikle Güney eyaletlerinde, zorla kısırlaştırmalar ve diğer öjenik uygulamalar Afro-Amerikalılar gibi gruplara karşı sıkça gerçekleşti.
Eugenic Betterment Society of North Carolina: Kuzey Carolina’da 1929’da kurulan bu kuruluş, öjenik fikirleri teşvik ederek yüzlerce kişinin zorla sterilize edilmesini destekledi.
Amerika’da 1907’de ilk olarak Indiana olmak üzere 1963 yılına kadar, zorla kısırlaştırma, otuz bir eyalette yasal olarak kabul gördü. Bunlar arasında California bu talimatı en istekli şekilde kabul eden eyalet oldu. Liberalliği ile ün yapan eyalette, en yakın zamandaki zorla kısırlaştırma vakası 2010 yılında görüldü. Yirminci yüzyılda, 60.000’den fazla erkek ve kadın, istenmeyen farklı özelliklerinden dolayı kısırlaştırıldılar -erkekler genellikle sabıkalı davranışlarının yayılmasının önüne geçilmesi amacıyla kısırlaştırıldı.- Amerika yerlileri arasından binlerce kadın zorla kısırlaştırıldı. 1970’lere kadar, birkaç çocuğu olan siyahi kadınlar, sosyal yardımların kesilmesi tehdidiyle ya da kimi zaman haberleri bile olmadan kısırlaştırıldılar.
Almanya ve Öjenik
Naziler, sadece milyonlarca Yahudiyi katletmekle kalmadı. Bunun yanı sıra, homoseksüelleri, Çingeneleri, Polonyalıları ve zihinsel rahatsızlıkları olanları da öldürdü. Öjenik arındırma bakış açısının bunda çok az etkisi vardı. Naziler, çeyrek milyon şizofreni hastasını, Alman nüfusundan temizlemek için öldürdü ya da kısırlaştırdı. Sonuç olarak Nazi Almanya’sının düşüşünden sonraki birkaç yılda, şizofreni vakaları gözle görülür biçimde azaldı ancak, 1970’lere gelindiğinde oran, hiç beklenmeyen şekilde yükselmişti. Şizofreni, yüzlerce olmasa da, düzinelerce genetik varyasyonla ilgili bir rahatsızlıktır ve birçok insan bu varyasyonların çoğuna sahip olsalar da zihinsel sıkıntı yaşamazlar. Dahası, şizofreni hastalarının büyük bir kısmının çocuğu yoktur ve bu nedenle öjenik programının onlar üzerinde uzun vadeli bir etkisi olmamış gibi görünmektedir.
Öjenik ve Irkçılık
Öjeniğin uygulama biçimleri ve ırkçılık kavramı, farklı dönemlerde ve toplumlarda değişiklik göstermiştir. Öjenik ve ırkçılık arasındaki ilişki şu şekilde özetlenebilir:
Irkçılığın Öjeniği Etkilemesi: Öjenik, genetik özelliklerin insanlar arasındaki farklılıkları açıklama ve bu farklılıkları kontrol etme amacını taşırken, bazı dönemlerde ırkçılığı desteklemek veya meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Öjenik fikirler, bireylerin veya ırkların genetik üstünlüğünü vurgulayarak, ırkçı ideolojileri desteklemiş veya meşrulaştırmıştır.
Öjenik Politikaların Irkçılığa Hizmet Etmesi: Öjenik düşünceler, bazı ülkelerde ırkçı politikaların bir parçası olarak uygulanmıştır. Örneğin, Nazi Almanyası, öjenik fikirleri kullanarak ırk temizliği politikalarını desteklemiş ve uygulamıştır. Irkçı ideoloji, “üstün” bir Aryan ırkını teşvik etme amacı gütmüş ve “istenmeyen” ırkları ortadan kaldırmayı savunmuştur.
Irkçılık ve Genetik Farklılıkların Yanlış İlişkilendirilmesi: Birçok örnekte, ırkçı düşünce, bilimsel olarak desteklenmeyen veya yanlış yorumlanan genetik farklılıkları vurgulamış ve bunları farklı ırklar arasında üstünlük veya aşağılık durumunu meşrulaştırmak için kullanmıştır. Bu yanlış anlamalar ve kötüye kullanımlar, bilimsel etik kurallara aykırıdır ve ırkçılığı besler.
Modern Genetik Araştırmaların Irkçılığı Eleştirmesi: Modern genetik araştırmalar, insanlar arasındaki genetik farklılıkları vurgulamak yerine, genetik çeşitliliği ve insanların ortak soyunu vurgular. Bu araştırmalar, ırkçı ideolojileri eleştirmiş ve insanların genetik olarak eşit olduğunu ve ırk temelli ayrımcılığın bilimsel olarak desteklenemez olduğunu göstermiştir.
Seyahat; önyargı, dar kafalılık ve geri görüşlülük için ölümcüldür.
Mark Twain (1835-1910) Tweetle!
Galton, yukarıdaki Twain’in (Mark Twain) sözünü benimsememiştir. 1873’te The Times’ta, Afrika’nın Çinliler tarafından kolonileştirilmesi halinde daha iyi olabileceği -şu an Afrika’nın pek çok ülkesinde Çin hegemonyası esmekte- “siyah ırkın”İngilizlerin yardımı olmadan uluslarında gelişimi sağlayabilecek özelliklere sahip olmadıkları ile ilgili sert bir eleştiri yazısı yazmıştır. Bazı “siyahların” varlıklarını biriktirip “Anglo Saksonlar” arasında yaygın olan şekilde iyi düşünsel beceriler gösterdiklerini ifade etmiştir.
Öjenik fikir hareketle milletler hakkında görüşler
Ortalama siyahiler, düşük zihin gücüne, özgüvene ve otokontrole sahip olduklarından, dışarıdan bir rehberlerlik ve destek olmaksızın saygın bir medeniyeti şekillendirmeleri çok mümkün değildir.
Francis Galton
Çinliler ileri medeniyet için çok büyük yeteneklere sahiplerdir. Geçici bir karanlık çağın hâlâ hüküm sürdüğü ancak dehalarının baltanlanmadığı ülkelerinde bunu kendi avantajlarına kullanamamışlardır.
Francis Galton
Ancak, “Çinlilerin” içlerinde hilekârlık, yaratıcı olmamak ve ürrkeklik gibi çok sayıdaki olumsuz özelliklerinden daha önce bahsetmemiştir. Galton’ın yazısında, onlara kıyasla “Arapların daha çok başkalarının ürettiğini yiyen, yaratıcı olmak yerine tahrip edici ve verimsiz, olan” insanlar olduklarından bahsedilmiştir.
Bu tarz fikirler günümüzde her ne kadar doğruluk payı da taşıyor gibi görünse de bazı etik değerler nedeniyle yüksek sesle dile getirilmemektedir. Fakat Galton’ın yaşadığı dönemde gayet normal şeylerdi. Irkçılık imparatorluk dönemine dayanır ve bu dönemler de , Britanya İmparatorluğu’nun hâlâ güçlü ve gururlu olmasına rağmen, Viktoryen dönemlerinden (bkz. Viktorya Dönemi) önce zirve yapan köleliğin son zamanlarıdır. William Wilberforce Köle Ticaretinin Kaldırılması Yasası’nı Parlemento’dan 1807 yılında geçirmiştir. Bu sayede kölelik büyük ölçüde yasaklanmıştı ve 1883 yılında, Köleliğin Kaldırılması Yasası ile birlikte, kölelik tüm imparatorlukta yasaklanmıştır. Fakat köleliğin kaldırılması ülkemiz için 1920lerden sonra gerçeklemiştir. Osmanlı Dönemi boyunca kölelik ve ticareti gayet yaygın yapılan bir eylemdi. Cumhuriyet’in ilanından sonar kaldırılan köle pazarlarına halktan ve köle sahiplerinden din tabanlı büyük tepkiler gelmiştir.
Bilimsel olarak Irk yorumum;
Bilimsel verilere dayalı olarak, insan türünün kökeni Etiyopya’da bulunmaktadır. Etiyopya’dan türeyen erken Homo türleri, günümüz Homo sapiens’inin atalarıdır. Arkeolojik ve genetik bulgular, diğer Homo türlerinin zaman içinde yok olduğunu ve yalnızca Homo sapiens sapiens’in hayatta kaldığını göstermektedir. Bu nedenle, tüm Homo sapienslerin soyu, Etiyopya’dan çıkan erken insanlara dayanmaktadır.
Genetik açıdan, insanlar arasında belirgin bir “ırk” kavramını destekleyecek bir bilimsel temel bulunmamaktadır. İnsanlar arasındaki gözle görülür farklılıklar, öncelikle çevre ve iklim koşullarının uzun vadeli etkilerinin bir sonucudur. Bu koşullara uyum sağlayan popülasyonlar, fenotipik değişiklikler yaşamışlardır. Ancak bu değişiklikler, insanların temel genetik benzerliklerinin ötesine geçmez.
Günümüzde, bazı kişiler bu doğal varyasyonları ırklar arasındaki ayrımcılığı haklı çıkarmak için kullanmaktadır. Ancak bilimsel olarak, bu farklılıkların temel nedeni doğal seçilimdir. Yani, bireylerin çevre koşullarına uyum sağlama yeteneği ve bu süreçteki genetik varyasyonlar, uzun süreçlerde fenotipik farklılıklara yol açmıştır. Bu nedenle, insanlar arasındaki bu farklılıklar, ırklar arasında keskin bir sınırla değil, doğal seçilimin sonucu olarak açıklanmalıdır. Bu yüzdendir ki bilimsel olarak ırk yoktur. O yüzdendir ki bundan sonra yazacağım “fikirlerim”, ırkçılık olarak değil tamamı ile kendi aklımın yolunun gösterdiği dünya gerçekleri ile harmanlanmış düşünceler olarak algılanmalıdır.
Fikirlerim!
Öncelikle belirtmeliyim ki her insanın üremesi gerekmediğini düşünen biriyim. Bundan sonra yazacaklarım aşağı yukarı bu minvalde ilerleyecektir. Fazlaca hümanist biri iseniz buradan sonrasını okumadan gündelik hayatınıza devam edebilirsiniz..
Şimdi öncelikle bir önkabul ile başlamam gerekiyor. Global olarak krizler silsilesinin içerisindeyiz. İklim krizi başta olmak üzere göç, su, petrol, iş krizi gibi birçok kriz ya kapımızda ya da direkt olarak yaşıyoruz. Dünyanın en kalabalık ülkelerine bakınca Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Afganistan gibi kusura bakmayın ama dünyanın lağım çukuru olan ülkeleri görüyoruz. Hem temizlikten bu kadar bihaber olup hem de bu kadar sağlıklı şekilde üremeyi başarmak gerçekten araştırılması gereken bir konu.

Global olarak bu kadar sıkıntılı bir süreçten geçerken ve dünya nüfusu da 7-8 milyar düzeyindeyken kaynaklarımızı planlı kullanmak zorundayız. Bu öyle bir zorunluluk değil, bizden sonraki nesilleri hatta belki bizi bile etkileyecek bir zorunluluk. Tabii “ben hayatıma bakarım, benden sonra ne olacağı çok da umurumda değil” diyorsanız sizin için farklı bir süreç ilerleyecektir. Gerçi bu zihniyette birinin bu yazıyı da okuyacağını sanmıyorum. Sonuç olarak ülkeler çapında bazı radikal çözümler üretilmeli bu duruma. Zorunlu doğum kontrolü mü dersiniz buna yoksa rızasız kısırlaştırma mı? O da sizin hümanistliğinizin seviyesine bağlı. Çünkü Türkiye’den örnek verecek olursak eğer; 10 milyona yakın Suriyeli mülteci ile yaşıyoruz. Ve bunlar milliyetleri gereği fazlaca üreyen ve kondomun keşfinden uzak insanlar. Haliyle yaşadıkları yerleşkelerde çocuk sayısının çokluğu zaten dikkatinizi ilk çeken şey olacaktır. Arap milliyetçiliğinin ne kadar tehlikeli olabileceğini saymıyorum bu arada. Bunların yanı sıra gözümüzün önünde düzensiz ve yasa dışı yollarla gelen Afgan genç erkek göçü gerçekleşiyor. Bakın olmalı mı olmamalı mı diye burada bir tartışma içerisinde değilim. KESİNLİKLE OLMAMALI. Çünkü bunlar bizim on yıllardır süre gelen aşılarla elde ettiğimiz kızamık gibi hastalıklara olan bağışıklığımızı çökertebilirler. Çünkü bunların böyle bir geleneği yok, bedenlerinde onlarca hastalık ve bilmediğimiz mutasyonlarla ülkemize düzensiz şekilde akın ediyorlar. Bu da ülkemizde görülen ve son yıllarda vaka sayısı olarak artış görülen kızamık, uyuz, kuduz gibi hastalıkların sebebini açıklamaya yeterli olabilir. Konumuz bu olmamasına rağmen okuyacak bir kişiyi bile uyandırmak benim için çok önemli. Gel gelelim radikal uygulamalara;

Ben en başta da belirttiğim gibi herkesin ürememesi gerektiğini düşünen biriyim. Doğum kontrolü öncelikle bireyin fikrinde başlar. Fakat doğumlarını engellemek istediğimiz insanlara bunu anlatmamız her ne kadar zorsa, önüne geçmemiz de bir o kadar zor olacaktır. Çünkü plansız olarak doğan her bir çocuk hem sağlık sistemine yük hem de eğitim sistemine. Bir de bu çocuk eğer eğitimsiz olarak yetişecekse güvenlik güçlerimize sabır dilemekten başka çaremiz kalmamakta.
Neler yapılabilir peki? Belli bir bilinç düzeyine ulaşamamış erkek ve kadınların kesinlikle üremelerine engel olmak gerek. Şunu diyebilirsiniz; “ya onların çocukları dünyayı değiştirecek insansa?” Evet haklısın ama varsın da dünya değişmesin, bu güne kadar değişti de ne oldu? Değiştirdik de neden bugün bunları konuşuyoruz? Böyle bir bilinç düzeyine ulaşamamış çiftler nasıl örnek çocuk yetiştirebilirler? Haybeye eğitim sistemini meşgul etmekten bir adım öteye gidemeyiz. Yüz belki de bin çocuktan sadece biri “iyi olabilir” diye bu kadar başıbozuk çocuğu sisteme alamayız. Tamam biraz insaflı olacağım. Çiftin belli bir bilinç düzeyine ulaşamaması durumunda tek seferde üremesini elinden almak acımasızca. Ama bu her sene tekrarlanabilir. Ve çift eğitimleri olabilir. Belli bir eğitim ve bilinç düzeyine ulaşmış ve uzmanlar tarafından “üreyebilir” onayı vermiş çiftler çocuk dünyaya getirebilir. Bu yazdıklarım tamamen bilinç olarak üreme yetkinliği verilmemesi üzerineydi. Bir de gerçekten hasta olanların ürememesi gerekiyor. Ne gibi mi?


Hasta olduğunu bilerek, sakat çocuk dünyaya getirme riski taşımasına rağmen üreyen insanlar. Şu günlerde SMA hastası çocukların stantları Türkiye’nin bitki örtüsü olmuş durumda. Ya da iki cüce insanın evlenip çocuk dünyaya getirmeleri. Ve o çocuğun da cüce olması. Gerçekten akıl alır gibi değil… Çünkü bilinçsizle sevişen ve üreyen her insan aslında senin benim cebimden o sağlık masrafları için çalınan para demek. Senin bilinçsizce üremenin ceremesini bu insanlar sırtlanmak zorunda değil güzel vatandaşım. İstediğin gibi sevişebilirsin, ama konu üremeyse lütfen buna bir dur demen gerekiyor sanki.
Sonuç olarak kaynaklarımızı idareli kullanmamız gereken bir dönemden geçerken ve dünya insanlarını eğitmek her gün daha zorlaşıyorken, ülkelerin radikal çözümler üretmesi artık zorunluluk haline gelmiştir. Olayın ırkında değilim, çocuk yetiştiremeyecek ya da sağlıklı döller oluşturamayacak insanlar üremesin istiyorum. Bu da uzmanlarla karar verilebilecek bir yol çizilirse sağlıklı olabilir. Yoksa böyle devam ederse sokaklarımız eğitimsiz gaspçılarla dolabilir. Bazı şeyler acı olabilir ama ne yazık ki gerçek.
İyi günler, okuduğunuz için teşekkürler.